Karar Vermek İçin Acele Etmeyin
Köyün birisinde bir ihtiyar adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at amacıyla ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını öneri etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, bir at değil benim amacıyla; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep.
Köyün birisinde bir ihtiyar adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at amacıyla ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını öneri etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, bir at değil benim amacıyla; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış:
“Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler. İhtiyar: “Karar vermek amacıyla çabuk etmeyin” demiş. ”Sadece at kayıp” deyin, zira gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir talih mı? Bunu şimdilik bilmiyoruz. Çünkü bu olay şimdilik bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece aniden dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler. Babalık demişler, sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, resmen bir devlet kuşu oldu senin amacıyla, şimdi bir at sürün var.
“Karar vermek amacıyla yine çabuk ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek yalnızca bu. Ondan ötesinin ne getireceğini şimdilik bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden “Bu adamın akli dengesi yerinde değil” diye alay etmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul, şimdi uzun vakit yatakta kalacakmış. Köylüler yine gelmişler ihtiyara. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun vakit kullanamayacak. Oysa sana bakacak diğer kimsen de yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler.
İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye yanıt vermiş. ”O kadar çabuk etmeyin, oğlum bacağını kırdı, gerçek bu, ötesi sizin verdiğiniz karar. Yaşam bu tür ufak parçalar durumunda gelir ve ondan sonra neler olacağı size bildirilmez.”
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan tüm gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında tüm gençleri askere almış. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini, ya da tutsak düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, yine ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama, hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki katiyen geri dönyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, talihmış meğer.”
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar, “oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin talihsızlık olduğunu yalnızca Tanrı bilir.” Acele karar vermeyin. Yaşamın ufak bir dilimine bakıp, tamamı ile ilgili karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile ilerlemeyi durdurur. Buna karşın akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü ilerleme durumunda olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi katiyen sona ermez. Bir yol biterken, yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, diğer biri açılır. Bir amaca ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin anında oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Öykü ünlü Çin düşünürü Lao Tzu’nun saatinde geçer. Lao Tzu, bu öyküyü çok sever ve anlatırmış